Evvelden başlar bazı hikâyeler. Her insanın varlığı da buradan gelir zaten. Ama hayat bazılarının hikayesini yazmaya, aynı zamanda da okunmaya değer kılar. Zor olur engebeli yollardan geçer, ama sonu ulaşır mutluluğa bu serüvenin. Bir Çuha Çiçeği açmıştır ayaklarının dibinde. Mücadelesi tutkusu, hayatla bağı özeldir. Hayran bırakır kendine. Eşlik etmiştir bütün olan bitene. Türkiye’nin Doğusunda yetişir. Kalabalıklar arasındadır yeri her daim. Ama geç fark edilir güzelliği nedensizce. Sonra da içinde sakladığı özünü keşfeder insanlık. Her keşif insanın kendi içine tuttuğu bir ışıktan ibarettir aslında. Anlar. O fener aydınlatır dünyayı. Hikayesini cesurca anlatacak olanlar da kazanır bu dünyada. Son bulmadan yok olmadan Çuha.
Bu röporjımızda
oldukça başarılı Tekerlekli Sandalye Tenisi Milli Sporcusu Tayfur Abbasoğlu’nu
konuk ediyoruz.
1)Sizi tanımak adına kendinizden
söz eder misiniz bizlere?
-Adım Tayfur
Abbasoğulları. 12 Kasım 1997 tarihinde Erzurum’da bedensel engelli olarak
dünyaya geldim. Erzurum’da doğup burada da büyüdüm. Bedensel engelimden
bahsedecek olursam sol bacağım diz hizasından yok, diğer dizimde ise eğrilik
var. Ayaklanıp kendi ayaklarımın üzerinde durabilmek için küçük yaşta protez
kullanmak zorunda kaldım. Hâlâ protez kullanıyorum ve artık protezimi kendimden
bir parçaymış gibi görüyorum. Küçüklüğümden beri bana yoldaş oldu çünkü.
2)Tayfur Bey günlük hayatında
neler yapar? Spor dışında ilgilendiği hobileri var mıdır?
-Özel sektörden bir işyerinde çalışarak boş vakitlerimi değerlendiriyorum. Eğer ki protez kullandığım için eve kapanıp çalışmadan yaşamaya alışırsam tembelliğe boyun eğmiş olurum diye düşünüyorum. Spor dışında hobilere yeni yeni başladım. Saz çalmak bunlar arasında. Keşke daha önce saz çalmaya başlasaydım diye her zaman hayıflanıyorum. Zamanla sazı öğrendikçe, ifade edemediğim duygularımı onunla anlattığımı gördüm.
3)Peki Tenis Sporuna olan ilginizi ne zaman, nasıl fark ettiniz? Tekerlekli Sandalye Tenis Sporuna başlamanıza vesile olan birileri var mıydı?
-İtiraf etmeliyim ki ne spor yapmak ne de tekerlekli sandalye ile tenis oynayabilmek aklıma gelirdi. Lise zamanlarım da Erzurum’da bir rehabilitasyon merkezinde fizik tedavi görüyordum. Orada ki hocalarım beni spora yönlendirip, hayatta daha aktif olmamı istediler. Onların vesilesi ve ailemin büyük desteği ile tenis camiasına katıldım. İzlemesi ne kadar keyifli olsa da tenis oynamak her zaman zor bir spordur. Hele de tenisi tekerlekli sandalye ile oynadığınızı düşünün. Hadi biraz empati kurmanıza yardımcı olalım. Sandalyeye oturup elinize raketi aldınız. Bir elinizde raket var diğer elinizle de sandalyeyi sürüyorsunuz. Sandalyeyi sürerken, ayakta tenis oynayan bir sporcu ne kadar aktifse o kadar aktif ve hızlı olmak zorundasınız ama. Çünkü topun nereden ve ne hızda geleceği belli olmaz. Ne kadar Spor Sandalye ile oynasanız da ayakta koşan bir sporcuyla hızınız eş değer olamaz. Gelen her topa en fazla 2 kere sekme şartıyla vurabilirsiniz. Normal tenisten tek fark topun 2 defa sekmesidir zaten. Eliniz alışana kadar parmaklarınız sandalyenin demirlerine sıkışır. Demire sürtündüğü için de elleriniz aşınıp yara olur. Sandalyeden düşersiniz. Sizi kaldıran da olmaz. Aslında bakıldığında bunlar insana zor ve üzücü geliyor olabilir. Ama ben her zaman bu zorlukların faydasını gördüm. Azmetmek, saha dışında da düştüğümde, kimseden medet ummadan hemen ayağa kalkmak, sporun verdiği aktifliği normal hayatta da hissetmek tenisin bana kattığı güzelliklere örnek olabilir.
4) 19 Mayıs Üniversitesi Spor Bilimleri Fakültesi 3. sınıf öğrencisisiniz. Üniversiteyi kazanma sürecinizden günümüze ulaşana kadar ki zaman dilimin de karşılaştığınız sorunlar oldu mu? Nasıl çözüme ulaştınız? Neler hissettiniz?
-Şunu net ifade edebilirim üniversite eğitimim için pek çok sorunla karşılaştım. Milli takıma girmiş ve çeşitli başarılara imza atmış bir sporcu olarak Spor Bilimlerinde okumak ve branşımda daha da ilerlemek istedim. Bu yüzden başvurduğum ilk üniversite de o yıl bana engelimden dolayı kontenjan açmayacaklarını belirttiler. Fakat bir sonra ki sene için kontenjan açacaklarına dair sözlerini alarak fakülteden ayrıldım. Eğitim hayatımda bir yıl kayıp yaşamış olmam, verilen sözlerin yerine getirileceğine güvenmem ile oldu diyebilirim. Tahmin ettiğiniz gibi bir yıl sonra tekrar okula eğitim için başvurmak üzere ailem ile birlikte yola koyuldum. Evet söz verildiği gibi benim için kontenjan açmışlardı. Şimdi bana kızacaksınız hani senin bir yıl kaybın verilen sözlerin tutulmamasından dolayı olmuştu diye ama müsaade edin sözlerim sonunu getireyim. Okulda 1 kişilik engelli kontenjanı açıldı ve çeşitli illerde dahil olmak üzere 6 kişi bu kontenjandan yararlanmak istedi. Fakat bu kontenjan için gelen kardeşlerimin hepsi farklı engele sahip arkadaşlardı. Aynı parkurda yarışacak olmamız en büyük yanlışlardan biriydi oysaki. Çünkü şartlar eşit sayılmazdı. Bu 6 kişi ile engelli parkurunda yarışmam istendi. Parkuru en kısa zamanda bitiren okumaya hak kazanacaktı. Engelli parkurundaysa takla atmadan tutun, zıplamaya ve dahi top oynamaya kadar her şey vardı. Yani kısaca sadece adı Engelli Parkuruydu. Fakat görünen oydu ki kurdukları engelli parkuru bana tamamen engeldi. İki teker üzerinde ben, benden bedenen fiziken daha avantajlı olan daha hızlı koşan, atlayan, zıplayan 6 kişiyle yarıştım. Sandalyeden kaldırılıp yapabildiğim kadarıyla takla atmamı ve topa vurmamı istediler, bende itiraz edemedim çünkü saniye aleyhime işliyordu. Sonuç olarak sürede kaybettim. Fakülteye alınmadım. Sorun olan tek şey ise şartların eşit olmamasıydı. Sonuçta artık kendime başka bir yol çizmem gerekliydi. Bu yüzden Samsun On dokuz Mayıs Üniversitesi Spor Bilimleri Fakültesi’ne başvurdum. Milli Sporcu kontenjanından 2. olarak okumaya hak kazandım. Diğer okulda çektiğim sıkıntıları Samsun’da yaşamadım çünkü Samsun’da parkur sade ve engellilere göreydi. Parkurdan daha ziyade spor öz geçmişi ve milli kariyer göz önüne alınılıyordu burada. Yani kişinin engeline değil de başarısına ve azmine bakıyorlardı diyebilirim.
5)Üniversite okumayı düşünen
engelli kardeşlerimize söyleyeceklerinizi, tavsiyelerinizi dinleyelim mi?
-Vallahi dost acı söyler. Az önce benim üniversiteye giriş serüvenimi dinlediniz. Toplumda hala değiştirmeyi başaramadığımız yargılarla birlikte yaşıyoruz ne yazık ki. İnsanlar sloganlarla bizlerle birlik olduklarını ifade ediyor her anlamda destek ve yardımcı olduğunu söylüyorlar. Ama bazen öyle durumlar yaşanıyor ki aslında içten içe öyle düşünmeyen bazı insanlar sizi üzebiliyor. Engelli kardeşlerime; Siz de sırf engelinizden dolayı okullarla ilgili problemler yaşayabilirsiniz . İnatçı olun, hayallerinizin peşine düşün. Başvurduğunuz bir üniversite sizi almazsa bir başka üniversite için mücadele edin o sizi kazanır belki. Elinize fırsatlar geçtiğinde ve siz verilen çabalardan sonra güzel yerlere geldiğinizde elinden okuma hakkı, sırf engelinden dolayı, alınanların yanında mücadeleye devam edin. Ben tek başıma gurbette okumayı başarabiliyorsam, SEN ENGELLİ KARDEŞİM SEN, sen de başarabilirsin. Türkiye’de devletin yurtları gayet güzel ve herkese uygun. Pes etme.
6) Üniversite eğitiminiz
bittikten sonra geleceğiniz için planlarınız neler? Mesleki kariyeriniz de
nasıl bir ilerleme kaydetmeyi düşünüyorsunuz?
-Okuldaki eğitim hayatım bittikten sonra devletimizin gerekli görülen makamlarında, bizler için kardeşler, yoldaşlar için çalışmak, hayat şartlarını iyileştirmek ve onlara da ulaşmayı çok istiyorum. Tabi ki gayret göstermeden yalnızca isteyerek hiçbir başarı elde edilmez. Önce ceht edeceğiz zaten nasibimizde varsa niyetimizdeki gelip bizi er ya da geç bulacaktır. Fakat nasibimizde yoksa istediğin kadar çırpın niyetindekini elde edemezsin.
7) Milli takım sporcuları olarak takım arkadaşlarınızla birlikte günleriniz antrenmanlarınız nasıl geçiyor nasıl bir çalışma programınız var?
-Milli takımda günlerimiz dolu dolu antrenmanlarımız ise neşeli geçiyor diyebilirim. Çünkü sadece kortta kalan bir samimiyetimiz veya kardeşliğimiz hiçbir zaman olmadı. Kort dışında devam eden muhabbetimiz, maçlarımıza da olumlu yansıyor. Şu an ki çalışma programımdan bahsedecek olursam eğer, okulda bu yıl uzmanlık dersi adında bir ders seçimi yapmamız gerekiyordu. Bende haliyle tenis branşını seçtim. Tabi derslerimiz de tekerlekli sandalye ile tenis oynayan başka kimse yok. Tenis sporunu yeni öğrenen arkadaşlarıma, şevk vermiş onları da motive etmiş oluyorum böylece. Haftanın 3 günü toplam 6 7 saate yakın antrenman yapıyorum. Diğer günler ise isteğe bağlı hocamız ile birlikte staj yapıyorum.
Biraz da başarılarınızdan
konuşalım.
8) Türkiye’yi, Türk Milletini
Yurt dışında temsil etmek nasıl hissettiriyor size?
-Bütün samimiyetimle söylüyorum o duyguyu ancak yaşayan bilir. Arada bir maç esnasında formamızdaki Ay Yıldıza bakmak kupa töreninde İstiklal Marşı’nı yabancı ülkelerden gelen sporculara dinletmek aynı zamanda da söylemek muhteşem bir his.
9) Bu başarıları takdir eden
yanınızda olan insanlar kadar, sizi olumsuz anlamda etkileyen motivasyon kaybı
yaşatan insanlarla da karşılaşmışsınızdır muhakkak. Bu kişilere tepkiniz nasıl
oldu sizin motivasyon kaynağınız nedir?
-Olmaz olur mu? Şu an şehir dışında okuyorsam ve olimpiyat oyunlarına katılacak seviyeye gelemediysem zamanında bana verilen sözlerin tutulmamasından kaynaklıdır. Hani yıllar önce söylemişti ya Reyhani. “Tuz ektiler çalıştığım çabaya, Kaderime boyun büktüm gidirem.” Bugün daha iyi anlıyorum. Belki de sanatkârın, sporcunun, emek verenin kaderidir yerini yurdunu terk etmek zorunda kalmak, hüzünle ve birazda sitemle çıkıp gitmek. Buna mecbur kalmak. İnsan hiç memleketine sitem eder mi? Eder kardeşim eder. İnsan en çok sevdiklerine sitem eder, en çok umduğunu bulamayınca küser. Emeğinin, verilen sözlerin karşılığını bulamayınca gider. En çok zoruma gidense, kendi memleketimde yüzüme yüzüme kapanan kapıların, başka memleketler de bir bir açılması. Mesela, “Ne zaman, neye ihtiyacın olursa gel, ben buradayım.” diyenlerin ulaşmak istediğimde, ulaşılamaz olması. Ve daha neler neler. Ama fark ettim ki, rahmetli İbrahim Erkal’ın da fark ettiği gibi; “Erzurum uzak şehir, dostuna tuzak şehir. Haramiler el koymuş, bizlere yasak şehir.” Her ne yaşanmış olursa olsun memleketimi de insanına da çok seviyorum o ayrı. Buradan dadaşlara selam olsun. Buradan da şimdiye kadar bende emeği olan bütün hocalarıma saygı ve sevgilerimi gönderiyorum.
10) Biz Türk Halkına, engelli
sporculara ve yetkililere son olarak ne söylemek istersiniz? Değinmek
istediğiniz bir konu var mı?
-Engelli sporculardan ziyade engelli insanların ailelerinden rica ediyorum;
Evlatlarınızı sırf engelli olduğu için eve mahkûm etmeyin. Aman dışarı çıkmasın
düşer derdini anlatamaz gibi düşüncelere kapılıp, evladınıza iyilik ettiğinizi
düşünebilirsiniz. Fakat en büyük kötülüğü evladınıza siz yapmış oluyorsunuz.
Eve kapanan bir engelli dışarıyı tanıyamaz, insanlarla iletişim kuramaz hatta
utangaç bir birey haline gelir. Benim önerim bunların önüne geçmek için engelli
bireyin spora yönelmesi. Çünkü yeni bir ortama girmek yeni işler yapmak ona iyi
gelecek. Spor branşıyla ilgili turnuvalara katıldıkça kendine güveni
artacaktır. Zamanla artık tek başına turnuvalara gidecek duruma gelecektir.
Öyle olur mu demeyin olur. Bu konuya çevremde örnek verebileceğim onlarca insan
var. Şimdi sözü yetkili mercilere bağlayacağım. Benim yaşadıklarımdan az çok
bahsettim önüme çıkan sorunlardan da bahsettim. Bu sorunları yaşamamıza izin
vermeyin güzel devletimin güzel yetkili insanları. Şu meşhur “Engelleri
Kaldırıyoruz” sloganları artık havada kalmasın, icraata geçsin rica
ediyorum. Ve şuna eminim ki insanlar asıl engel olmazsa azmedip çalışıp
vatanına milletine canı gönülden hizmet edebilecek binlerce engelli var. Yeter
ki engel siz olmayın.
Sohbetiniz için teşekkürler
sizin gibi başarılı ve aynı zamanda da milli bir sporcuyu konuk etmek bizim
için şerefti.
HAZIRLAYAN KÜBRA KIZILTOPRAK